Türkiye basın tarihinin önde gelen isimlerinden önde gelen Uğur Mumcu bir hasta ziyareti için çıkmış olduğu Ankara’daki evinin önündeki otomobiline konan bombayla 28 yıl ilkin 24 Ocak 1993’te öldürüldü. Suikast organizasyonunda yer edinen adların bazıları yakalandı, yargılandı, mahkûm edildi, sadece cinayetin arkasında hangi güçlerin bulunmuş olduğu bugüne dek aydınlatılamadı.

Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi ile Nadire Mumcu’nun dört çocuğundan önde gelen Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942’de Kırşehir’de dünyaya geldi.
Ailesinin Ankara’ya taşınması üstüne ilk ve orta öğrenimine burada devam eden Mumcu, 1965’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.
Hemen hemen öğrenciyken 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde piyasaya sürülen “Türk Sosyalizmi” makalesiyle “Yunus Nadi Ödülü”nü aldı.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanı olan Mumcu’nun yazdığı araştırma yazıları, Milliyet gazetesinde yayımlanmaya başladı.
Mumcu, 12 Mart 1971 dönemindeki bir yazısında kullandığı “ordu uyanık olmalı” sözleriyle, “orduya hakaret etmek” ve “sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı.
Mamak Askeri Cezaevi’nde birçok aydınla bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan 7 yıl hapse mahkum edildi. Mumcu, kararın Yargıtay tarafınca bozulması üstüne tahliye edildi.

Özgür bırakılmasının peşinden derhal askere alınan Mumcu, askerliğini “yedek subay” olarak yapması gerekirken kendi tabiriyle “sakıncalı piyade” diye deklare edildi. Mumcu, Tuzla Piyade Okulunda 10 Ocak’a kadar devam eden üç aylık eğitimden sonrasında, 1973’te okul yönetimi tarafınca “kötü hal ve düşünce sahibi” diye suçlanarak “er” çıkarıldı ve Ağrı Patnos’a yollandı.
Askerlikten sonrasında üniversitedeki görevinden ayrılan Mumcu, ustalaşmış gazeteciliğe 25 Şubat 1974’te Yeni Ortam gazetesinde “Anarşist!..” başlıklı yazısıyla başladı.
Köşe yazılarında hem sorunları dile getiren hem de hukuka aykırı ve yasa dışı uygulamaların üzerine giden Mumcu, yazdığı kitaplarla da ses getirdi.

Güldal Homan ile 19 Temmuz 1976’da evlenen Mumcu’nun bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) oldu.
Usta gazetecinin 1977’de piyasaya sürülen “Sakıncalı Piyade” kitabı tiyatroya uyarlandı ve Ankara Sanat Tiyatrosu’nda yüzlerce kez sahnelendi.
Mumcu, terörün tabanca kaçakçılığıyla ilişkisini ortaya koymak ve bu yönde kamuoyu oluşturmak için 1981’de “Silah Kaçakçılığı ve Terör” kitabını okurlarıyla buluşturdu.
Papa 2. Jean Paul’e düzenlemiş olduğu silahlı saldırıya ilişkin Mehmet Ali Ağca ve bağlantıları hakkında araştırma meydana getiren Mumcu’nun, “Rabıta” ve “12 Eylül” kitapları 1987’de, mühim araştırmalarından kabul edilen “Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925” eseri ise 1991’de yayımlandı.

Uğur Mumcu, Yazar Musa Anter’in öldürülmesinden sonrasında 27 Eylül 1992’de Cumhuriyet gazetesinde yazıya döktüğü “Dipsiz Kuyu” başlıklı yazısında, “Orta Doğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık dipsiz bir kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Orta Doğu’da ‘kimin eli kimin cebindedir’ bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı!” ifadelerini kullandı.
Mumcu, 24 Ocak 1993’te otomobiline yerleştirilen bombalı saldırıyla yaşamını yitirdi. Suikastı, İBDA-C ve Hizbullah şeklinde örgütler üstlense de aradan geçen 28 yıla karşın cinayetin üstündeki sis perdesi aralanamadı.
Türkiye’yi sarsan suikasta ilişkin ilk yargılamalar, Mumcu’nun ölümünden 7 yıl sonrasında başladı. Mumcu suikastı ile Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok cinayetlerini de kapsayan davanın adı “Umut” oldu.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, cinayetlerin ardındaki sırrı tam olarak ortadan kaldıramadı.

İlk dereceli mahkemenin kararının Yargıtay tarafınca bozulmasının peşinden tekrardan görülen davada, 3 sanık “yasa dışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu örgütünü kurmak ve yönetmek” suçundan, 5 sanık ise aynı örgüte üyelikten çeşitli sürelerde hapis cezalarına mahkum edildi.
Bu kapsamda sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, “silahlı suç örgütü kurma ve yönetme” eylemlerinden 12 yıl 6’şar ay hapisle cezalandırıldı.
Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın’a ise “silahlı suç örgütü üyesi olmak”tan 6 yıl 3’er ay hapis cezası verildi.
Anayasa Mahkemesi, gözaltında tutuldukları tarihlerdeki mevzuatın, gözaltı süresinde avukata erişim imkanı tanımadığı sebebi öne sürülerek sanıklar Aydın, Tekin, Kılıç ve Karakuş’un tekrardan yargılanmasına hükmetti.
(AA)